Bu yıl 2015 ‘i evimde tek başıma beklerken;
Bronşitim azgın,ben halsiz, hasta yatağımda yatarken düşünüyordum…
Karamsarlık içindeydim…
Acaba bütün bir yılımı hep hastalıklarla boğuşarak mı geçirecektim?
Sonra bu tatsız düşüncenin bir safsata olduğunu beynime yerleştirdim biraz rahatladım.
Bu sefer ne olacak bu Türkiye’nin hali diye düşünmeye başladım.
2014 yılını büyük hayal kırıklıkları içinde yaşadık.
Siyaset makamlarının kişisel ranta döndüğü, tek adamın yönettiği, gittikçe karanlıklara, dipsiz cehennem kuyularına sürüklenen bir ülke durumundan nasıl kurtulacaktık?
Yaşananların ağır bedellerini ödemek zorunda kalan hep bizlerdik.
17 Aralık 2013 sabahı 61. Türkiye Hükûmeti kabine üyesi 4 bakan ile 3 bakan çocuğunun olduğu, kişiler hakkında "rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık" suçlarını işledikleri iddiasıyla soruşturma açılması tüm ülke gibi dünya basınında da bomba gibi patlamıştı.
Bu işte bir tuhaflık vardı, o da operasyonu İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Zekeriya Öz’ün koordine etmesiydi.
***
Zekeriya Öz’ün adını ilk kez o lanet olası Ergenekon davalarında duymuştuk.
Binlerce subayımız, aydınımız, gazetecilerimiz ve bilim adamlarımızı tutuklatan da bu kişiydi..
Hükümet kendisine zırhlı araç ve birçok koruma vermişti.
Zekeriya Öz AKP’nin gözbebeğiydi adeta.
Ne olmuştu da bakanlar ve çocukları hakkında böyle suçlamalar yapılmış, ayakkabı kutularında dolarlar, sayma makineleri yakalanmıştı.
Bizler ona hükümetin ve ABD’nin adamı olarak bakıyorduk.
Zekeriya Bey hemen görevden alınıvermişti.
25 Aralık’ta yapılan ikinci operasyonda Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması ile ortalık karışıvermişti.
Gerisini hep birlikte görmüştük. Savcılar hâkimler, polisler acilen görevlerinden alındılar veya başka yerlere sürüldüler.
Normalde bu hükümetin toptan istifası gerekirken hemen bir kılıf uydurulmuştu.
Eski başbakan Erdoğan olanları devlete darbe olarak nitelendirerek ve devlet içinde paralel bir yapının barındığını, tüm bunların bir kumpas olduğunu hatta Ergenekon’un bile kumpas olduğunu söylemiş ama inandırıcı olamamıştı.
Çünkü dışardaki bizler ve demir parmaklıklar ardına kapatılan yüzlerce, binlerce yurtsever, baştan beri haykırıyorduk, “bu ithamlar birer düzmecedir, kumpastır “diye.
Aldırış etmeyen duymayan kulaklar birden bire nasıl olduysa kendilerine dokunulunca anlamışlardı. Hayret!
***
Geçen sene 2014 yılını birçok vatandaşımız gibi ben de arkadaşım Nevin ile Silivri’de karşılamıştım.
Hava çok soğuktu.
Sert esen rüzgârla ara sıra ufacık yağmur damlacıkları üzerlerimize düşerken daha sonraları ancak alanı aydınlatan spot ışıklarında toz gibi görülebilen kar fırtınasına yakalanmıştık.
İliklerimize kadar titriyorduk.
Her şeye rağmen orada olmanın mutluluğunu yaşıyor ve 2014 yılının uğurlu geleceğine inanıyor, umut ediyorduk.
Bizi mutlu eden tutsaklarımıza böylesine yakın olabilmek ve onlara yalnız değilsiniz buradayız diyebilmenin hazzıydı.
Bu zaten anlatılmaz ancak yaşanırdı.
Kısacası hayatımda ender geçirdiğim yılbaşı gecelerinden birisiydi.
İyi ki de gitmişim ve yaşamışım böyle bir geceyi…
***
17 Aralık ve 25 Aralık tüm Türkiye için bir umut olmuştu.
Nihayet bu iktidardan kurtulabilecektik belki de.
“İnsan hayalsiz ve umutsuz olamıyor, mutlaka iyi şeylerin olacağına inanmak istiyor.”
Ne yalan söyleyeyim, 2014 ten çok güzel şeyler bekleyemiyordum aslında.
Durum ortadaydı.
Muhalefeti olmayan ülkede, iktidar istediği gibi at koşturuyordu ve Türkiye parçalanma noktasına gelmişti.
17 ve 25 Aralık’ın tek faydası oldu o da Ergenekon ve Balyoz davalarının çökmesiydi.
AKP li yıllara baktığımızda yavaş yavaş ülkeyi dinselleştirme, adım adım din devletine dönüştürme zemini ve Osmanlı’ya dönüşü hazırladığın vatanseverler olarak görüyorduk.
Sağır sultan duymuş ama ne YCHP ne de MHP’nin sesleri çıkmamış sanki kabullenmiş gibiydiler.
Bu boşluğu AKP li bir bakan dahi “Ülkemizin en önemli sorunu muhalefet boşluğudur”demişti.
Güçlü muhalefetin olduğu demokrasilerde iktidarların daha zinde olacağı masalını anlatmıştı.
Aslında AKP çok şanslı bir partidir çünkü karşısında muhalefet olsaydı bunların hiç birisini yapamazdılar. Bundan ötürü Kılıçdaroğlu’nun değişmesi işlerine gelmemektedir.
Eski başbakan kaç kez “iyi ki Kılıçdaroğlu var” ifadesini neden kullanmıştır acaba?
Laiklik konusunda ve Kürt açılımında halka umut veremeyen bir CHP nasıl iktidar olur ben de açıkça merak etmekteyim…
Halkın umudu olmayan ve yanlış politikalar ile halktan gittikçe kopan CHP bırakın iktidar olmayı bu gidişle Ana Muhalefet konumunu bile kaybederse hiç şaşmayalım.
AKP’nin yolsuzluklar nedeni ile iyice tükendiği şu dönemde CHP tekrar kendi ideolojisine dönerse ve ulusalcıları bünyesinde tekrar toplayabilirse ne ala diyelim. Tabi iktidar olmak gibi bir niyeti varsa.
CHP’nin boşluğunu gören partiler 6 ilkeye sahip çıkıyorlar ve hızla büyüyorlar.
Bu doğaldır. Son çare Atatürk’te birleşmektir halk bunu anladı ama halen YCHP neden anlamak istemez bu da düşündürücüdür.
Neyse zaten hastayım bir türlü iyileşemiyorum, canım sıkkın…
Düşüne düşüne kafayı yiyeceğim bu gidişle.
Tüm yoldaşlarıma sağlıklı ve Atatürk aydınlığında nice mutlu yıllar dileyerek yazımı noktalıyorum.
TC.Tünay Süer
KEMALİSTLER Kemalistler TWİTTER GÜNCELLEMELERİ GÖRMEK İÇİN
- Kemalistler Instagram da takip et
Takip Et Kemalistler