Avrupa’da Donald Trump şoku devam ediyor. Yaklaşan Fransa Cumhurbaşkanlığı Şeçimleri, Fransız politikacıların Trump’un zaferini anlamak için üzerindeki şoku atlatmış değiller.
Fransa’da Cumhurbaşkanından başbakanına, muhalefet liderlerinden medyasına ve anket kuruluşlarına kadar hepsi Hillary Clinton’dan yana tavır almış, Trump’a söylemediklerini bırakmamışlardı. Bir tek Milli Cephe Partisinin lideri Marin Le Pen ve babası Jean Marie Le Pen dışında. Bir de Sol Parti lideri Jean Luc Melenchon “Ne Clinton ne Trump” demişti.
Amerikan halkının orta sınıfları ve yoksulları yani 30 yıllık küreselleşmenin neo-liberal potitikasının sistemin dışına ittiği insanlar Trump’un şahsında sisteme başkaldırmış ve bir milyardere oy vermişlerdi.
BATI'NIN İFLASI
ABD’nin ve Avrupa’daki takipçilerinin içine düştüklere ekonomik ve mali krizi aşmanın yolu olarak seçtikleri yayılmacı, işgalci savaş politikaları iflas etmişti. Batı Asya’yı kan gölüne çeviren bu politikalar, Rusya-Çin ve İran nezninde Avrasya kalesine çarpmıştı. 15 Temmuz FETÖ’cü Amerikancı darbe girişimiyle Türkiye’nin yüzünü Avrasya’ya dönmesi, bölge ülkeleriyle özellikle de Rusya ile ilişkilereni normalleştirmesi de Batı açısından bu gelişmelerin tuzu biberi olmuştu. Batı ekonomik, askeri ve siyasi bir çıkmaza girmiştir.
Clinton, Batı Asya’da terörizmin (FETÖ-PKK/PYD-IŞİD) destekçisi, Rusya düşmanı, savaş kışkırtıcısı ve neo liberalizmin en ateşli savunucusu bir adaydı. Trump, aykırı şeyler söylüyordu: Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede Rusya ile işbirliğini savunuyor, ABD’nin oldukça ağır borçları nedeniyle dünyanın her yerinde müdahaleci bir politika izleyemeyeceğini, NATO’yu değiştirmek istediğini, Paris İklim Anlaşmasını gözden geçireceğini açıklıyordu.
Dünyanın en kanlı emperyalist ülkesi ABD’nin başkanıon yıllardır sürdürülen yayılmacı saldırgan politikasını ne kadar değiştirebir ki? Soruyu şöyle de sorabiliriz: ABD’yi başkan mı yönetiyor, yoksa tekelci burjuvazinin temsilcisi “Derin devlet”mi? Elbette bir başkanın savaş makinesi emperyalit bir ülkenin devlet politikasını değiştireceğini düşünmek, emperyalizmin ne olduğunu bilmemektir. Değişen dünya dengeleri içinde Trump, bazı farklı taktiksel adımlar atabilir ama ABD’nin ana politikalarında bir değişiklik olmayacaktır.
FRANSA'DA LE PEN KORKUSU
Tekrar ABD seçim sonuçlarının Fransa’yı nasıl etkilediği konusuna dönelim. Fransa da küreselleşmenin yarattığı vahşi sonucu yaşıyan Avrupa ülkelerinden birisi. Borç batağında, işsizliğin ve yoksullugun hız kesmeden yükseldiği bir ülke. Sistemin bu krizinin altında ezilen, iktidarı ve muhalefetiyle, siyasal ve bürokratik elitiyle bir çıkış yolu bulamayan bir ülke.
Fransa’nın ABD’den farklı olarak bir de Avrupa Birliği (AB) sorunu var. Ulusal egemenliğin erimesi ve ulusal kimliğin aşınması, bağımsız bir dış politika oluşturamaması ve ABD’nın peşinden sürüklenmesi gibi sorunlar.
İşte bu durum içerde aşırı sağ söylemlere sahip (yabancı düşmanlığı), “Önce Fransa” şiarı ile ulusal egemenliği ve kimliği ve ekonomik korumacılığı öne çıkaranprogramla en alt kesimlere hitap eden, dış politikada müdahaleciliğe karşı çıkarak Fransa’nın çıkarları doğrultusunda Rusya gibi jeostratejik bir dev ile işbirliğini savunan oluşumları ortaya çıkarıyor. Bunlar birer söylem düzeyinde de olsa halkı kendine çekiyor.
Fransa’da bu tür oluşumların başını Le Pen’nin Milli Cephe Partisi çekiyor. Aynı söylemlere sahip Trump’un seçilmesi Marine Le Pen’in başkan olma hayellerini güçlendiriyor.
Sarkozy’nin partisi Cumhuriyetçiler içinden 6 cumhurbaşkanı adayı olması ve birbirleriyle çatışması, halk desteği yerlende sürünen Hollande’ın soyal demokrat Sosyalist Partisi’nin adaylar konusunda ki belirsizlik Le Pen’e büyük fırsatlar sunuyor.
Jacques Chirac’ın başbakanlarından Jean-Pierre Raffarin’in “Brexit ve ABD dersinden sonra (Fransa’da) aşırı populizm kazanabilir” demesini yabana atmayalım.
ALİ RIZA TAŞDELEN /
KEMALİSTLER Kemalistler TWİTTER GÜNCELLEMELERİ GÖRMEK İÇİN
- Kemalistler Instagram da takip et
Takip Et Kemalistler