Düşünüyorum da, başımıza gelenler hep şu açılım,çözüm süreci denen anlaşma ile geldi.
Terör örgütü başı Öcalan’a neden o kadar taviz verildi?
İmralı’ya heyetlerin gidip gelmelerine, terörist başının hapishaneden örgütü yönetmesine neden izin verildi?
Öcalan denen cani öylesine şımartıldı ki “Erdoğan’ı orada tutan benim” bile dedi.
Nitekim BDP-HDP heyetinin son İmralı ziyaretinde “Erdoğan’ı Gezi olaylarında
ben kurtardım. Erdoğan’ı götüreceklerdi” dediği bile iddia edilmişti.
Öcalan İmralı’dan anayasada neler yapılması gerektiğini dahi postacıları ile hükümete duyuruyordu.
Yine bir ziyarette İmralı heyetinde bulunan Sırrı Süreyya Önder şöyle bir soru yöneltiyor;
Başkanım, her şeyi konuştuk. Bir de Başkanlık meselesi var. Kamuoyu bu konuda çok hassas…
Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediliyor” diyor.
İmralı tutanaklarında yer alan o görüşme de terörist başı şöyle yanıtlıyor:
Başkanlık sistemi düşünülebilir. Yalnız burada Başkanlık ABD’deki gibi olmalı. Devlet Meclisi gibi bir senato…
İkincisi, bir de Halklar Meclisi. Bunun adı Demokratik Meclis de olabilir. Bu da ABD’deki Temsilciler Meclisi gibi olabilir, Rusya’daki Alt Duma gibi olabilir. İngiltere’de Avam Kamarası’nın Türkiye versiyonu gibi. Esas olarak HDP’yi parlamentoya uyarlamak gibi düşünebiliriz.”
Tüm bu görüşmelerin yapıldığı sıralar Erdoğan başbakandı.
İşte PKK’nın silahları, bombaları belirli yerlere saklaması, güçlenmesi, Güneydoğu’da örgütün özerklik ilanına kadar ilerlemesi bu süreç içindeydi.
OSLO anlaşmalarını da unutmamak gerek…
Tüm bunlara neden göz yumulduğu aslında Erdoğan’ın başkanlık sevdası yüzündendi.
HDP’ nin seçimlere girip 80 milletvekili çıkartmasından sonra külahlar değişti tabi.
Neyse bunları hatırlayalım istedim.
Ha… Erdoğan’ın Esat takıntısı ve Şam’da namaz kılma sevdası da olunca, üstüne üstlük sınır kapıları kevgire dönünce, bir de Türkiye’de nemalanan IŞİD belası sahnede yerini alınca işler çığırından çıkıverdi.
910 kilometrelik Güney sınırımız böylece tehlike ve tehdit altına girmiş oldu.
Tam da emperyalist güçlerin istedikleri konuma gelmiş olduk.
Güneydoğu’da terör ile uğraşırken bir yandan da sınırlarımızı koruma altına alma ve bu sebepten Irak bataklığına girmiş duruma geldik.
Her iki bölgemizden de beşer, onar hatta daha fazla şehit haberleri geldiğinde, canlı, cansız bombalarla Türkiye’nin her tarafında yitirdiğimiz canlarla kahrolmaktayız.
Bu bizlerin fıtratında yoktu.
Atatürk bize güzel, çağdaş ve çağın ötesine yol almak isteyen modern bir Türkiye bırakmıştı.
AKP yeni Türkiye sloganları ile iktidara gelmişti ve umut olmuştu.
Bu güne baktığımızda küçücük çocukların başlarında takkelerle, türbanlarla dindar ve kindar gerici bir nesil olarak yetiştirilmelerini görmek, nereye yol aldığımızın göstergesi olmaktadır.
Gerçekten üzülmekte kahrolmaktayız.
Çocuklar böyle yetiştirilmekteyken AKP li belediyelerin ve bazı kimselerin Atatürk ile uğraşmaları, düşman işgaline uğramış bir ülke gibi heykellerini, Atatürk ismi verilen kuruluş ve kurumlardan onun ismini kaldırmaları, Türk Milletinin birbirine kenetleneceği günde bölücülükten başka bir şey değildir.
Erdoğan genelde konuşmalarında Türk Milleti diyemiyor ve şöyle diyor:
“Bizi bölmek isteyenlere, ayırmak isteyenlere karşı, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet olacağız” .
Erdoğan’a buradan sesleniyorum.
Dön bir sağına, soluna bak.
Bizi bölmek isteyenler aslında çok yakınındalar.
Mesela Rize Belediye Başkanı Reşat Kasap denen adamdan başlayabilirsin.
Çok hassas bir dönemden geçmekteyiz.
Konu siyaset üstüdür.
Parti, kişi ayırt etmeden birleşmek, el ele vermek, gerekirse vatanımız için ölmek durumundayız.
Bizleri bölmeye kalkarsanız nasıl olacak bu birleşme?
Alanlarda, konuşmalarında çağrı yapacaksın ama öte yandan bölücülere prim vereceksin.
Neden hiç sesin çıkmaz, bu zararlı adamları cezalandırmaz üstelik ödüllendirirsin?
Tehlikenin farkında değilsin sanırım.
O yağcılar var ya, yarın o koltuktan insen, seni tanımazlar bile.
Bunların yaptıkları yapacaklarının aynasıdır.
Tabi dolayısı ile AKP ‘nin yarınlarını görmekteyiz bizler de.
Tünay Süer
24.12.2016
Not: Sevgili okurlarım, 12 gün kadar Antalya’daydım. Orada üşüttüğümden çok hastalandım bu durumdan yazılarım aksadı. Şimdi biraz soluk alabiliyorum. Saygılarımla bilgilerinize.
KEMALİSTLER Kemalistler TWİTTER GÜNCELLEMELERİ GÖRMEK İÇİN
- Kemalistler Instagram da takip et
Takip Et Kemalistler